Alcatraz'dan

Pazar, Mayıs 29, 2011

Savaş Kaçağı

Güneşe sorun benim pervasızlığımı
beraber atlamıştık çünkü gökyüzünden.

Ellerim öz suyuna bulanmış yıldızların
yeri göğü inleten bir uğultuyla düştüm dünyaya
ve çaldığım her kapının ardında yanlışlıkla
melek yüzlü bir Azrail gülümsüyor.

Savaştan kaçmış bir tüfek kadar temizim oysa ki
yine de adım not düşülmüş takvimlere
demek bilinsin ki
sonbaharın faili Mayıs akşamlarıdır
bir de yerinde durmayı öğrenemeyen
benim şu vandal yüreğim.

Ayaklarımı ıslatan her deniz ateş biraz
bense okyanuslarda korkutulmuş bir kayık gibi suskunum
- kağıttan yapılmış bir kayık -
anlıyorum
sivri köşeleri beynimizi delen bir şiirin
yarım bıraktırılmış sayıklamasıdır elbet
sessizlik.

Gündeliğin sarsılmaz tek düzeliğine yazılmış
düzensiz bir sonsöz bu uyku
ama her daim açık artık gözlerim
yeni mültecilere yol vermemek için sınırlardan
çünkü belki kimse bilmez ama
hangi büyülü sözlerle aralayıp pencereyi
kaçak girdiği bin yıllık aşk söylencelerinde
kaybolmuş alegorik bir tavşan anlatıyor
sabaha karşı yabani düşlerimi.

29.05.2011

Salı, Mayıs 24, 2011

Gecenin Katli

"ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım"
Attila İlhan


Sancım yeryüzü
şu üç satırlık yeryüzü
ve gökyüzü
son şiirler de boğdurulana kadar
karanlıklarda.

hiç dinlenmeyecekmiş gibi
uzun bir uykuya ölüyorum günlerimi
sözlerimi hayatın sessiz ırmağında kanattım
öyle uzun sürüyor ki ışığı beklemek
sakallarımda bir yüzyıl yorgunluğu var.

sisli bir düşünceye ödünç veriyorum geçmişi
dünya, tren rayları gibi geçiyor gövdemden
keşfedilmemiş ülkelere bir gece yolcusu
dönüş bileti bile yok heybesinde
çünkü yalnızlık bir mezardır bulutlara.

tek sıkımlık kurşunum kaldı gözlerimde
ama şarkılardan uzun sürüyor intiharlar
ben ki bu gecelere bir enkaz borçluyum
ondandır ki
şimdi çek silahını ey uykusuzluğum
senden de alacaklarım var.

ah, sakallarımda şu yüzyıl yorgunluğu
darağacına göndermek gerek, diyorum, gökyüzünü
oysa durduğum yerde bir kuşun kanat çırpmasıdır zaman
ve ancak kendi ellerini yakar
içime atılmış Prometheus'un alevi.

24.05.2011

Pazar, Mayıs 15, 2011

İntihar Eden Nar Çiçeği

Ne yapar şimdi
intihar eden bir nar çiçeği
kendini taşır mı hala cebinde
çantasında buruşturulmuş gök kuşakları
ne olacak?

Sahi ne olacak
gözler kapalıyken gasp edilen düşlerin
kimden sorulacak hesabı
ne olacak
gün uyanacak mı
hayallerdeki çatlakların ardından
uyanacak mı nar çiçeği?

Konuşur mu artık
nar çiçeği
su üşürken karanlığın gözünde
hangi limana sığınır elleri tufanlarda
nerede mağaralar dindiren yalnızlığı
nerede buldu hayatı nar çiçeği?

Ya intihar eden bir nar çiçeği
hatırlar mı
hangi küçük ellerden sökülüp atıldığını
soğuktan titreyen parmaklara mühürlenmiş yarınların
hatırlar mı talihsiz yazgısını
çoktan oynanmış ve kaybedilmiş oyunların
unutulup giden sözlerin kuyularında
ve kimin gözlerinde kaldığını
çocukluğunun?

Kendini taşır mı hala cebinde
buruşturulmuş gök kuşaklarını çantasında
takvimden çok erken düştüğünü yaprakların
önce zamansızlığını ve acelesini sonra hayatın
unutur mu intihar eden bir nar çiçeği?

Sahi
intihar eder miydi nar çiçeği
ya ölümüne oynanmasaydı
oyun?

13.05.2011

Cuma, Nisan 29, 2011

Kedi, Kurşun ve Ölüm

Zamanıdır
dalgalardan kırılır dalgakıranlar
ceplerimizde utangaç bir ayışığı
saklanır sefil uyuşukluğuyla.

her şeyi unutup tuzak bir vadide
değirmenlerle sevişen don kişot kadarım
oyuna gelmiş bir don kişot gibi
neden bunca yanlış yalan?

ben bir bozkır gecesiyim
derimin çatlaklarında kesif bir yabanidir
aşk
salınır kurumuş toprağımı çatırdatmadan
günlerce yalnızlık varken binlerce.

içerimde bir kuş ölüsü gezinir durur
en çok da yüreğimi hırpalıyor inleyişleri
nereye saklarım şu kanlı ellerimi?

biliyorum
özgürlük asla başlamayacak
söz verilmiş bir yaz mevsimi kadar
yoğun ve sıcak
bir de sen şifrele öyleyse
içimdeki hüznün avangardını.

sanki
sokak kedileri kurşunlanıyordur şimdi
ıslak kaldırımlarında gündelik acılarımızın
ve şafağın altında titrek bir gökyüzü gibi
ölüm
kim bilir kaçıncı yalnızlığı kürek mahkumunun.

29.04.2011

Pazar, Şubat 27, 2011

ÇAN SESLERİ

Gitmezsem,
--------yaşamak bir başka adıdır öfkenin
gidersem,
--------şehirler ışıksız kalır.

Kimsenin hüznüne talip değilim
geçti gidiyor zamanı dünyaya bakmanın
binlerce çiçek adlarının kirlettiği gövdemden
tutuk adımlarıyla ölümün gece bekçileri geçiyor.

Hayatı artık öksürüşlerinden tanıyorum
kan damlatmışım aşkımın boynuna
uzak otobüsler gidiyor izleklerimden
karanlık iklimine ağrımış bir geçmişin
omuzlarından biliyorum sevdiğim her kadını.

Saçlarımı tutuşturun çığlıklarla geceleri
ve adımı duvarlara yazın çocuklar
tutkunun kıyısında bıraktım çünkü ellerimi
bedenimi aralık kaçkınlarına ayırdım
ben hala gündoğuşlarına güvercinim.

Kitapların bitişinden anlıyorum,
--------hikayeler uzun değil
zamanı gelince hep gidiyorum,
--------anlatmak güç değil.

Gidiyorum,
hazırlayın çan seslerini!

Kıpırda ey aydınlık bütün şiirlerimi!

27.02.2011